![](http://www.ilyastunc.com.tr/wp-content/themes/DailyNotes/images/logo.png)
Cüzam
![line](http://www.ilyastunc.com.tr/wp-content/themes/DailyNotes/images/line.gif)
Cüzam
Dokunmak ürperti yaratmıyorsa duyargalar körelmiş demektir. O zaman algının seçiciliği ortadan kalkar, yerini anlamsızlık alır. Hayatımıza zevk veren şey, yalnızca anlamdır: Neyin ne olduğunu bilmek! Sanıldığı gibi duyargalar zevk değil, bilgi verir.
Karıncalar yaprak bitleriyle toz zerreciklerini birbirinden ayırsa da bunları bilgiye dönüştüremezler; öyleyse, zevk de almazlar.
Ben, karınca değilim!
Kasların miskinliğinden kurtulmalıyım; bahçeye iniyorum. Eğreltiler, aslanağızları, güzelavratotları… Bana dokun, bana dokun, diyor bir ses. Gidip dokunuyorum: O, sensin !
Dokunmak, uzaklığı ortadan kaldırır. Uzaklık kalkınca seyretmek sona erer, gövdelerin şarkısı başlar. Baştan çıkarıcım benim! Ritmine bayılıyorum; körfezlerine… Adını sakladım; söylersem tabular yıkılacak. Sözcüklerin paylaştırma gücü var; bahçemize girmesinler. Bütün büyü parmaklarımızın ucunda. Beni parmak uçlarınla sev; şarkımız gürültüye dönüşebilir.
Ne derin kitapsın ki anladıkça batıyorum. Gidersem gücenme, eksiklik bende. Sen birini bul; ya da dokun kendine. En korkunç hastalık cüzamdır.
Yarayı aşk iyileştirir.
İlyas TUNÇ