close

yüzleşme

yeter artık tanrım, çek iplerimi!

niçin indirdin beni bu kanlı sahneye:

sehpalar, sopalar, on ikiden gülüşler…

yaşadım, yenildim işte! yara ve neşter

arasında bocaladım. çektim sineme

sır vermez acıları, vakitsiz ölümleri.

eylül mü? yalnızlığını fil şiirleriyle

paylaşan yaşlı bir şairin keyif çayı

mutluluğu! yasaların pişmanlığı! dile

getiremediğim sözlerle sanki paçayı

kurtarmak gibi bir şey! inanmak

belki de perdeye düşen gölgelere…

kurbanlarının postuna kurulduğumuz

bir çağın utancını taşımaktan yoruldum.

kaçtım kendimden. yurdumdan uzakta muz

cennetlerine tatile çıktım. üç maymun

oldum. unuttum, urgana un serdim.

açıldı rüzgarda deli gömleğim.

şimdi fondaki kahkahalara güdümlü

çocuklar gibi izlediğim filmi sarsam

geriye, dondursam kareleri, söyler mi Sam

amca topun çizgiyi geçip geçmediğini,

kimin çaldığını bu gol düdüğünü,

söyler mi ülkemin kaybettiğini.

ağrılar içinde sırtım, eklem yerlerim.

sahneye atılıyor bak sandalyeler,

alkışlar, protestolar, yuh sesleri…

yeter artık tanrım, çek iplerimi!

kale duvarlarında bir kertenkele

düşürüyor tarihin çürük dişlerini.

İlyas Tunç

close

tedirgin

vadiden akan toprağı tutacak

ağaç kalmadı

alıp götürüyorum yurdumun çocuklarını

dikiyoruz hep birlikte sevinçle

ama, söküyor onları biri

son günlerde

kara sularıma saplanan matkap benzeri

arkamdan kuyumu kazan biri

yüzüme gülen biri ya da

sırtlan gibi karanlıkta…

yurdumun çocukları!

hamarat kunduzları

taşkın derelerin!

söyleyin!

kırsam mı su geçirmez tabakayı

yol kıyılarına setler mi çeksem

kurukafa bir dövmeyle

göğsüme mi işlesem

tehlikeyi

vadiden akan toprağı tutacak

ağaç kalmadı

yağmurlar başlayacak

ne yapmalı!

İlyas Tunç

Eylül 2010, Sinop

Şiirden- İki Aylık Şiir Dergisi

Mayıs-Haziran 2011, sayı: 5

close

Zorba ve Çocuk

düşürüyor zorba

çay bardağını

elinden

 

tam da uzanıyorken fırçasına

yumuşacık bir fiskeyle

tuvaldeki kadına

son bir darbe

atayım diye

 

ama, ben ıslatıp parmağımı dilimle

topluyorum yerdeki can kırıklarını

sehpaların altından

kıyısından anıların

 

zorbanın yaşlı belleği

unutmuş görünüyor şimdi her şeyi

unutmuş görünüyor resim yapmayı

unutmuş görünüyor beslemediği

eren çocukları…

 

bir elin diğerini

yıkaması kadar

kolay değil

unutmak

 

yanmış olmalı zorbanın içi

unuturken geçmişini

 

İlyas Tunç

Ekim 2010, Sinop

 

Varlık Edebiyat ve Kültür Dergisi

Kasım 2010, sayı: 1238

 

close

iyiyim ya siz

 

gün boyunca gösterdiğim gereksiz incelik

korkunç bir düş oluyor uykuya dalınca

 

-iyiyim, ya siz!

 

çünkü, söz açmıyorum size ben

her şeyi sayılara dönüştüren

dijital yalnızlığımdan,

kulağıma iliştirdiğim şu ufacık küpeye

kısırlaştırılmış bir sokak köpeğinin

dik dik bakmasından…

 

söz açmıyorum yaşadığım acılardan,

yıkımlardan, yitiklerden, çok kötü şeylerden,

tavan arasına sakladığım yasak kitapların

bulunması korkusundan,

zorlanan kapılardan,

izlenen adımlardan…

 

mutsuzum!

midesindeki pet şişeyle kıyıya çekilmiş

aç bir martının duyumsadığı

tokluk duygusu gibi bir şey

benim mutsuzluğum…

 

söz açmıyorum daha başka şeylerden,

bildiğinizi düşünerek onları…

 

yeryüzü üzüyor beni,

amansız yerçekimi altında

inceliyorum ezile ezile

 

-iyiyim, ya siz!

 

İlyas Tunç

Eylül 2010, Sinop

 

Sincan İstasyonu Edebiyat Dergisi

Aralık 2010, sayı: 40

close

black widow

the shadow of the antenna falls through the roof window into the attic, into the mysterious, messy nest of our love. wooden fringe dividing the shade into two equal parts as if acting like a diameter of a circle.  the other half stays on the tiles with the intent of hiding shits of seagulls, carcasses of flies. inside pendulums of spiders sparkling with the remnants of the noon sun, piles of dust, old versions of loneliness… and you! slender, your long legs, soft belly, your heart pounding in your body, your hairy, dark nostrils… suddenly you sink in your frisky claws in my nape. i struggle desperately:

kiss and kill me! kiss and kill me!

time flies by. window fringe turning into a beam to be tangent to the circle shaped shade. i make sense out of deepening dark, ever thickening belly of this clumsy guitar that i don’t have the heart to abandon, dolly birds, haunting sights of candlesticks… in a while the sun that bathed the hollow navel of the antenna will descend from the roof, and it is going to be replaced by the flapping sounds of the night butterflies. just started swimming of the head, sweating, exuviating… is it love? rescue knobs at the tips of your breasts! death: poisonous spurge of the mouth with no palate! sending away seagulls, i draw curtains:

kiss and kill me! kiss and kill me!

By İlyas Tunç (Translated from Turkish  by Mesut Şenol)

close

Özgürlük Heykeli’ne Tırmanırken

                                   

“My love life is terrible. The last time I was inside a woman was when I visited the Statue of Liberty.” Woody Allen

yolunu şaşırmış bir gezgin

bakır tenli ruhsuz bir kadının

iç basamaklarından kıvrıla kıvrıla

tırmanıyor dudaklarına:

yankee, go home!

yankee, go home!

benim hiç aşkım olmadı, woody

yazmadım adını hiçbir yere

çünkü, aşklar karışırdı

kırbaç seslerine

özgürlük dediğin ne ki!

patlamaya hazır bağırsaklar,

birkaç yudum koka kola,

simgeler ve öteki…

belki de hiç biri

içi boş bir sözcük sadece

ama, taçlandırılmış…

köleler metal eritiyorlar,

kola içip metal eritiyorlar,

ben de metal eritiyorum, woody

tamponlar yapacağım

kanayan yerlerine

ruhsuz şu kadının:

yankee, go home!

yankee, go home!

dedim ya yolunu şaşırmış bir gezginim ben

dikilsem de ucunda parmaklarımın

ulaşamıyorum özgürlük alevlerine

yakamıyorum kahrolası

barış çubuğunu

ateşin var mı, woody!

 

İlyas Tunç

Ocak 2011, Sinop

 

Varlık Edebiyat ve Kültür Dergisi

Kasım 2011, sayı: 1250

close

Estragon

 

I’m nobody

but another one

abandoned and alone

under this peaceful tree ...

if there isn’t anything to do !..

- yes, let’s get out of here

the hat, the boot ... useless things

life is there to waste time

and the dough hasn’t risen yet

let’s stare at the horizon… after a while

Godot! death or utopia !

namely, ellipsis

half a sentence ...

oh the life I never live !

passive expectation, paranoia!  

that’s it, a few words in haste

and a boring dialogue

at the doorstep of nothingness

 

- what the hell ! why am I waiting here ?

 

İlyas Tunc

Translated from Turkish by the poet and Robert Berold

 
close

Estragon

kimim ki ben şu sakin

söğüt ağacının altında

bir başına bırakılmış

diğerinden başka...

yapacak bir şey yoksa !

- 'evet, hadi gidelim'

şapka, çizme...ıvır zıvır

hayat bir oyalanma

derken gecikti maya

ufka bakalım... birazdan

Godot ! ölüm ya da ütopya !

yani yarım kalmış cümle

art arda üç nokta...

ah, benim olmayan ömrüm !

edilgen bekleyiş, paranoya !

hiç' liğin eşiğinde hepsi

ayaküstü bir iki söz

sıkıcı bir buluşma

-sahi, neden geldim buraya

İlyas Tunç
next page

yüzleşme

yeter artık tanrım, çek iplerimi! niçin indirdin beni bu kanlı...

tedirgin

vadiden akan toprağı tutacak ağaç kalmadı alıp götürüyorum yurdumun...

Zorba ve Çocuk

düşürüyor zorba çay bardağını elinden   tam da uzanıyorken...

iyiyim ya siz

  gün boyunca gösterdiğim gereksiz incelik korkunç bir düş oluyor uykuya...

black widow

the shadow of the antenna falls through the roof window into the attic, into the...

Özgürlük Heykeli’ne Tırmanırken

                                    “My love life is terrible. The...

Estragon

  I’m nobody but another one abandoned and alone under this peaceful...

Estragon

kimim ki ben şu sakin söğüt ağacının altında bir başına...