GUAVA SUYU, ZULU AŞK MEKTUBU VE ŞİİR

line

GUAVA SUYU, ZULU AŞK MEKTUBU VE ŞİİR

5-10 Ekim 2009 tarihleri arasında Durban’da yapılan Uluslararası Poetry Africa festivaline davet edildim. Durban, Güney Afrika’nın Hint Okyanusu kıyısında Zulu halkın çoğunlukta olduğu en işlek liman kenti. Festival bu kentteki KwaZulu Natal Üniversitesi bünyesinde çalışmalar yapan Yaratıcı Sanatlar Merkezi tarafından düzenleniyor. 

Festival izlenimlerimi Yalı Kahvesi’nde sevgili Hayati Baki’ye anlattığımda niçin bunları kaleme alıp bir dergiye göndermiyorsun, dedi. Bu yazının, benim de düşünmeme rağmen, onun önerisinden doğduğunu belirtmeliyim.

Güney Afrika şiirlerini Türkçe’ye çevirmeye 2005 yılında başladım. Bu çetrefilli işi uzun bir süredir bir yayınevinde baskıyı bekleyen geniş çaplı bir antoloji olarak somutlaştırdım. Bana gönderilen programa göre festivalin oldukça yoğun geçeceği belliydi. Hatta, yola çıkmadan Mail&Guardian Gazetesi muhabiri Niren Tolsi’yle e-posta yoluyla bir söyleşi bile gerçekleştirmiştim. Herşeyin o kadar dakik ve pürüzsüz bir şekilde yürümesine gerçekten şaşırdım. Konaklayacağımız otelden diyetimize, katılım hakkı ücretinden uçuş biletlerimize dek herşey önceden ayarlanmıştı. Master tezi çalışmaları nedeniyle yaz boyunca birkaç adım ötesindeki denize giremeyen Sevecen için bu etkinlik güzel bir tatil olabilirdi. Üstelik İngilizcemin akıcı olmaması onunla birlikte gitmemi zorunlu kılıyordu. Böylece bir taşla iki kuş vuracaktım. Baba kız yola koyulduk…

Toplam on yedi şairin katıldığı festivalde kıta dışından iki ülke yer almıştı: Hindistan ve Türkiye. Hindistan’dan Anindita Sengupta ve Türkiye’den ben… Bazıları slam şiir tarzının temsilcileri olan diğer şairleri şöyle sıralayabilirim: Ewok (Güney Afrika), Jennifer Ferguson (Güney Afrika), Chigo Gondwe (Malavi), Liesl Jobson (Güney Afrika), Nina Kibuanda (Kongo), Susan Kiguli (Uganda), Sindiwe Magona (Güney Afrika), Loftus Marais (Güney Afrika), Bongani Mavuso (Güney Afrika), Odia Ofeimun (Nijerya), Outspoken (Zimbabve), Lesego Rampolokeng (Güney Afrika), David Rubadiri (Malavi), Mongane Wally Serote (Güney Afrika) ve Tania Tome (Mozambik).

Bu şairlerden Ewok, Nina Kibuanda ve Outspoken slam ve hiphop tarzı şiirin güzel örneklerini verdiler. Ewok, 2005’de Rotterdam’da yapılan Dünya Slam Şampiyonası’nda ilk beş sırada yer almıştı. Chigo Gondwe ve Tania Tome ise performanslarına görsellik ve hareket katarak şiiri teatral bir konuma çektiler. Tania Tome, son zamanlarda Mozambik şiirinde kendi icat ettiği showesia kavramıyla tartışmalar yaratıyordu. Müzisyen, kabera sanatçısı, sosyal eylemci, yönetmen, şarkı sözü yazarı Jennifer Ferguson, büyülü sesiyle kulaklarımızın pasını sildi. Zuluca yazan Bongani Mavuso, geleneksel ve sözel kültürün izlerini taşıyan şiirleriyle ve yerel kıyafetiyle etkinliklere ayrı bir renk kattı. Festivalin en yaşlı şairi 1930 Malavi doğumlu profesör ve diplomat olan David Rubadiri, poetik görüşleriyle genç şairlerin, özellikle slam şairlerin ufkunu genişletti. Çeviri çalışmalarım sırasında kendisine ulaşamadığım ve bu yüzden iznini alamadığım için hazırladığım antolojide yer vermediğim çağdaş Güney Afrika şiirinin en önemli temsilcilerinden biri Mongane Wally Serote de katılımcı şairler arasındaydı. Afrika Ulusal Kongresi üyesi Serote, 1969’da terörizm yasası gereğince tutuklanarak dokuz ay hapis yatmıştı. Karşılaşmamız oldukça sıcak bir atmosferde gerçekleşti. Durumu kendisine anlattığımda hemen oracıkta şiirlerini çevirebileceğime dair bir belge imzaladı. ‘History is the Home Address’ adlı kitabını armağan etti. Bu arada, romanlarından birini standdan kendi parasıyla alıp Sevecen için imzalaması da ayrı bir incelik göstergesi oldu. Protest şair Lesego Rampolokeng, sözel şiir geleneğini özgün imgelerle harmanlayarak dizelerine ustalıkla taşıyordu. Sohbetimiz sırasında işkencede öldürülen kuzeni için yazdığı ‘Vincent İçin Dizeler’ şiirinden bahsetmem onu oldukça şaşırttı. Şiirlerinin yayımlandığı Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki’ni eline tutuşturunca şaşkınlığı bir kat daha arttı. Nijerya şiirinin önemli temsilcilerinden Odia Ofeimun da bu şaşkınlıklar dizisinden payını alan bir başka şairdi. Çünkü onun şiirlerini de çevirmiş ve yayımlandığı Cumhuriyet Kitap Eki sayısını yanımda getirmiştim. Kitap Eki’nin arasına şiirleri yayımlanan diğer Nijeryalı şairlerin şiirlerinin fotokopilerini de koymayı unutmamıştım. Antolojiye eklemeyi düşündüğüm Liesl Jobson’la kahvaltı sırasında çevireceğim şiirleri üzerinde yorumlar yapma fırsatı bulduk. Loftus Marais, daha önce iletişim kuramadığım, şiirlerini Afrikaans dilinde yazan, genç ve birikimli bir şairdi. Neşeli, esprili 1943 Gulungulu doğumlu roman ve çocuk öyküleri yazarı Sindiwe Magona, ilk şiir kitabını okurlara bu festivalde tanıtmıştı. Budist şair, aynı zamanda gazeteci Anindita Sengupta, zerafeti ve kibar tavırlarıyla dikkat çekiciydi. Ugandalı Kadın Yazarlar Derneği’nin başkanlığı görevini yürüten şair Susan Kiguli, Leed Üniversitesi’nden performans şiiri ve sözlu gelenek üzerine hazırladığı tezi ile bir doktora derecesi almıştı

Royal Otel’e vardığımızda bizi Yaratıcı Sanatlar Merkezi direktörü Peter Rorvik karşıladı. Bizden önce birkaç şair daha gelmişti. Bir kadeh içkiyle birlikte ayaküstü kısa bir tanışma sohbetinden sonra yorgunluğumuzu atmak için odamıza çekildik. Ertesi gün Ushaka’daki Moyo Lokantası’nda yerel giysiler giymiş Zulu kadınların servis yaptığı medya yemeği yedik. Sırası gelmişken, otelden ayrılmadan Natal Witness Gazetesi muhabiri Stephan Coan, lobide David Rubadiri, Liesl Jobson, Sindiwe Magona ve benimle bir söyleşi yaptığını belirtmeliyim. Moyo sözcüğü Swahili dilinde ruh anlamına geliyormuş. Sevecen, hemen oracıkta bu kadınlardan birine yüzünü Zulu motifleriyle boyattırmayı ihmal etmedi. Bir ara, bu yıl Ingrid Jonker Şiir Ödülü’nü kazanan Afrikaans şair Loftus Marais’e erkekler tuvaletinin nerede olduğunu sorunca, ‘unisex’ bir mekânı gösterip ‘real democracy’ saptaması ilginç bir espriydi. Gazeteciler Poetry Africa afişi önünde tek tek ve gruplar halinde fotoğraflarımızı çektiler. Yakamızdaki isim kartları aşk ve tutkunun simgesi ‘Zulu Love Letter’ denilen boncuklarla süslenmişti. Zulu kadınların sevdiklerine duygularını anlattığı bu boncuklu iletilerde her rengin ayrı bir anlamı varmış. Örneğin; mavi renk “Eğer kumru olsaydım senin evine doğru kanat çırpar, eşiğine bıraktığın yiyeceklerle beslenirdim.” demekmiş. Akşamleyin açılış programı gerçekleşti. Şairler kısaca kendilerini tanıtıp birer şiirini okudu. Kapanış programı hariç tüm programlar Elizabeth Sneddon Theatre’da sunuldu. İnsanların her akşam para verip bilet alarak bir şiir etkinliğine katılması, üstelik tüm salonu doldurması bizim ülkemizde yadırganacak bir olaydı. 

İkinci gün Zulu şiirinin babası Mazisi Kunene’nin müzeye dönüştürülen evini ziyaret ettik. Şairin özenle saklanan özel eşyalarının, fotoğraflarının, el yazmalarının sergilendiği bu harika mekânı eşi Mathabo Kunene ile sekreteri Rose Mokhosi’nin rehberliğinde gezdik. Yine, Mazisi Kunene şiirlerinin yayımlandığı Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki’ni eşine gösterdiğim andaki sevinci görülmeye değerdi. Bu güzel ânı, birlikte çekileceğimiz bir fotoğrafla kalıcı kılmak istediğini belirtti. Program gereği şairler, şiiri ve kitap okumayı sevdirmek amacıyla kent merkezindeki, varoşlardaki okulları ziyaret ediyorlardı. Ben de Mazisi Kunene Müzesi’ni görmeden önce sabahleyin George Campbell Teknoloji Lisesi öğrencileriyle birlikte olmuştum. İlginç sorular soruyorlardı. Ertesi gün bu ziyaretle ilgili olarak öğretmenin görüşlerini aktardığı, teşekkürlerini dile getirdiği imzalı bir belge verdiler. Aynı zamanda işlerin ne kadar özenle yürüdüğünün kanıtı olan bu incelikli davranış, okul ziyaretlerine katılan tüm şairlere gösteriliyordu.

Festival öylesine yoğun geçiyordu ki Zuluların eThekwini dedikleri bu güzel okyanus kentini gezmek için güçlükle zaman ayırabiliyorduk. Okul ziyaretleri, şiir atölyeleri, okumalar, kitap tanıtımları, toplantılar… Kendi programımızın olmadığı günlerde bile diğer şairlerin programlarına katılmak zorundaydık. Örneğin; Mafika Gwala’nın ‘Grey Street’ şiirinden bildiğim Hintli nüfusun çoğunlukta olduğu Grey Caddesi’ni gezememiştik. Ama, otelimizin her iki cephesinde yer alan West ve Smith caddelerinde yürüme şansı bulduk. Zulu kadınların ağaç işlerini sattıkları bir pazar yerinden maskeler ve hediyelik eşyalar aldık. Kent Müzesi, Frontbeach, Durban Bay, uShaka Marine World ve Botanik Parkı gezebildiğimiz diğer yerler arasındaydı. Liman kıyısında yaptığımız gezi sırasında bu yörenin güvenli olmadığını öğrendik. Durban’dan çok Johannesburg’un hırsızlık, tecavüz, adam kaçırma, cinayet gibi suç oranlarının yüksek olduğu bir yer olduğunu biliyorduk. Yine de uyarılara kulak verip bu gezimizi yarıda bıraktık. Öte yandan, deniz atlarından deniz örümceklerine dek her türden canlının yer aldığı uShaka Marine World’deki akvaryumlarda köpek balıklarıyla burun buruna gelmek oldukça heyecan vericiydi. Zulu dansçılar da yunusların gösterilerine ayrı bir renk katıyordu.1849 yılında kurulmuş, her yıl beş yüz binden fazla insanın ziyaret ettiği Botanik Parkı’ndaki kuşlar, egzotik çiçekler, kocaman eğreltiler de görülmeye değerdi.

Her akşam Sneddon Theatre’da yapılan şiir okumaları yirmi dakikayla sınırlı tutuluyordu. Program doğrultusunda ben de ikinci günün akşamı şiirlerimden örnekler verdim. Üçüncü gün Odia Ofeimun’la birlikte Durban Teknoloji Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nde öğrencilerin medya, şiir ve iletişim konusundaki sorularını yanıtladık. Çağdaş Nijerya şiirinin öncülerinden Odia’nın aynı zamanda eski bir gazeteci olduğunu biliyordum. Dördüncü gün, 1996 yılında kurulan Yaratıcı Sanatlar Merkezi binasında tüm şairlerin şiir üzerine görüşlerini dile getirdiği bir tartışma toplantısı yapıldı. Toplantıdan önce direktör yardımcısı Pravasan Pillay eşliğinde Durban Uluslararası Film Festivali, Jomba! Çağdaş Dans Festivali, Uluslararası  Yazarlar Festivali ve Şiir Afrika adları altında yılda dört festival düzenleyen bu sanat merkezinin çalışma odalarını gezdik. Girişte pet şişelerden ve diğer atıklardan yapılmış kocaman iki tablo Pop Art akımının öncüsü Andy Warhol resimlerini anımsatıyordu. Ülkemizde henüz düşünülmeyen alışveriş sırasında naylon poşetlere ücret ödeme uygulaması Güney Afrika’da oldukça mesafe katetmişti bile. Toplantıda bazı şairler, kolay yazılsa da hiphop ve slam şiirin ileti vermek amacı taşıdığını, görsellik, ritim ve hareketle beslendiğini söylediler. Güney Afrika sözlü şiir geleneğinin festivaldeki tek temsilcisi Zulu şair Bongani Mavuso’yu, Ewok, Nina Kibuanda ve Outspoken gibi slam şairlerden ayrı düşünmek gerektiği belirtildi. Öte yandan, sözlü gelenekten yararlanmasına rağmen protest biçemi, özgün imgeleri, yenilikçi yaklaşımıyla Lesego Rampolokeng’in batılı bir anlayışla şiir yazdığı vurgulandı. Genç performans şairleri, usta şairlerin poetik görüşlerini ilgiyle dinlediler.

Festivalin beşinci gününe akşamları yapılan şiir okumaları dışında hiçbir etkinlik konmamıştı. O gün sabahleyin piknik ve safari amacıyla Durban’dan kırk beş dakika uzaklıkta Tala Game Reserve denilen doğal bir parka gittik. Yol boyunca Durban’ın varoşlarını görme fırsatı bulmuştuk. Bu varoşların Johannesburg’un bir milyonluk teneke kondu semti Soweto’dan bir farkı yoktu. Piknikten önce doğal parkta minübüslerle iki saat süren bir tur attık. Hemen herkese bir dürbün verilmişti. Çoğu kez dürbüne gerek duymadan su aygırları, deve kuşları, rhinolar, geyikler, karacalar, zebralarla göz göze geliyorduk. Bir ara, gazetecilik ve foto muhabirliği de yapan Liesl Jobson’u göl kıyısındaki bir hayvan iskeletinin fotoğrafını çekerken gördüm. İskelet, geceleri avlanan bir kaplanın kurbanına ait olmalıydı. Arazi hafif engebeliydi. Vadiler akasya ağaçlarıyla, sarmaşıklarla, kaktüslerle kaplanmıştı. Bitki örtüsü, Akdeniz bitki örtüsüne benziyordu. Piknik için konakladığımız yerde bir Zulu kulübesi vardı. Guava, mango, ananas gibi tropik meyve sularının tadı gerçekten bir başkaydı. Akşamleyin Sneddon Theatre’daki kitap standından bazı şiir kitaplarıyla birlikte Munyaradzi Felix Murove’nin derlediği African Ethics adlı hacimli bir kitap aldım.

Ertesi gün sahildeki Bat Center’da kapanış gecesi yapıldı. Aynı gün öğle saatlerinde aynı mekânda David Rubadiri, Loftus Marais, Susan Kiguli ve ben şiirseverlerle birlikte bir atölye çalışması gerçekleştirdik. Etkinlik sonrası yanıma yaklaşan Mısırlı Müslüman bir izleyici okuduğu duayı tamamlamamı istedi. Sınavı geçtim! Yetmezmiş gibi bir de kendi şiirlerini Türkçe’ye çevirmemi istemesin mi! Kapanış gecesi oldukça çoşkuluydu. Sunuculuğu Tiny Mungwe yaptı. Şairler, kendi şiirlerini seslendirdiler. Zimbabweli şair, hiphop sanatçısı Outspoken ve grubu the Essence eşliğinde dans ve müziğin büyüsüne kapıldık. Vedalaşma zamanı geldiğinde yüzlerimizde dışarda yağan yağmurun hüznü yansıyordu. Otele geldiğimizde vakit gece yarısını geçmişti. Sevecen, katılımcı şairlere daha önce bahsettiği futbol şiiri projesini tamamlamanın telaşı içindeydi. Tania Tome’den de yazdığı iki dizeyi almıştı. Bunları Türkçe’ye çevirip bir dergide yayımlamayı tasarlıyor. Yıllar önce, 1975’de Türkiye’yi temsilen özel bir futbol turnuvası nedeniyle Afganistan’a gittiğimde kızımın emek verdiği ekonomi bilgisini bir yana bırakıp şiir ve futbolla ilgileneceğini düşünemezdim. Öyle ki,  uçağımızın kalkmasına birkaç saat kala 2010 Dünya Kupası çeyrek final maçlarının oynanacağı, inşa halindeki Durban olimpiyat stadını görmek için şöförümüz Sabelo Ziqubu’yu çoktan ikna etmişti.

Poetry Afrika’dan sonra uluslararası sanat festivallerinin dünya barışına önemli bir katkı sağladığına olan inancım daha da pekişti. Şiirin, genel olarak sanatın hüküm sürdüğü yerde sınırlar, renkler, dinler, ırklar aşılıyor. Şiirin guava suyu gibi aktığı bu festivalde bize gösterilen ilgi ve içtenlikten dolayı Yaratıcı Sanatlar Merkezi’nin tüm çalışanlarına teşekkürler ediyorum. Bir de Zulu Aşk Mektubu’ndaki siyah boncukları yorumlayan maskeler satın aldığımız Zulu kadına…

“Seni öyle özledim ki kulübemin krişleri gibi simsiyah oldum.”

İlyas Tunç, 25 Ekim 2009, Sinop

Sincan İstasyonu Edebiyat Dergisi, Aralık 2009, sayı: 28