İlyas Tunç’la ‘Sesler, İncelikler’…

line

İlyas Tunç’la ‘Sesler, İncelikler’…

‘Şiirin geleceği düş gücünün geleceğidir’

 Sorular: Orhan Tüleylioğlu

 – Sevgili İlyas Tunç, şiir serüveninizden bize söz eder misiniz ? Şiir yazmaya ne zaman, nasıl başladınız ? Şiir, yaşamınızda ne gibi değişikliklere yol açtı ?

Evet, şiir bir serüvendir; insanların kendilerini rahatsız eden duygulardan kurtulmak ya da onları paylaşmak istedikleri anda atıldığı bir serüven… Ancak, bu noktada şiirin asla bir iç döküm değil, bilinçli bir eylem olduğunu vurgulamam gerekiyor. Bazı istisnaları olsa da, bu serüvenin başlangıç çizgisi, duyguların en yoğun yaşandığı ilk gençlik yıllarıdır. Ben de o yıllarda başladım şiire. Yazınsal anlamda ilk şiirlerim, 1977’de Yeni Defne dergisinin 1. ve 2. sayılarında yayımlandı. O zamandan 1990’lara kadar çok sayıda şiir yazmama rağmen dergilere göndermedim. Dönüp baktığımda doğrusunu yapmışım, diyorum. Çünkü, bütün bu şiirler farklı arayışların ürünleriydi. Bu yüzden, 1990’dan önce yazdığım şiirlerin hiçbirini kitaplarıma almadım. Gerçekten de, Kuzeysu, Yazılı Günler ve Biçem dergilerinde sık sık göründüğüm 1990’lı yılların ilk yarısı, benim şiir serüvenim için bir dönüm noktasıdır.

Yalnızca Türkiye’de değil, diğer ülkelerde de şairlerin telif haklarıyla geçindiklerini söylemek oldukça zor. Bu anlamda, şiir yaşamımda bir değişikliğe yol açmadı. Ama, bir şair olarak katıldığım etkinlikler, imza günleri, tanışmalar, bitirilen bir şiirin heyecanı, yeni bir kitabın çıkması yaşamımı renklendiriyor diyebilirim. Özellikle bir değişimden söz edilecekse, şiirin yarattığı değişim içsel yaşamımızla ilintilidir. Şiir, duygusal ve zihinsel dünyamızı zenginleştirir.

-Şiirinizden söz eder misiniz ?Örneğin, yıllar önce Mehmet H. Doğan, çıkardığı yıllıkların birinde şiiriniz hakkında “1940’ların kısa erimli şiir biçimiyle 1990’ların öyküleme dilini ustaca birleştiriyor” diye yazmıştı. Bu görüşe katılıyor musunuz? Şiirlerinizin kaygısı nedir?  

            O zamanki yazdıklarıma; özellikle ilk iki kitabımdaki şiirlere göre doğru bir tanımlamaydı. Ancak, süreç içinde şiirimin daha da katmanlaştığını, uzun soluklu dizelerle tarihe, felsefeye, mitolojiye, dinsel ve toplumsal olaylara göndermeler yaparak düşünsel bir derinlik kazandığını söyleyenler olmuştur.

            ‘Şiirlerinizin kaygısı nedir, derken, niçin yazıyorsunuz anlamında soruyorsanız şöyle yanıtlayabilirim: Okuru imgesel bir alana taşımak, farklı düşüncelerle kendini yeniden sorgulamasını sağlamak. Söz konusu kaygı, mekan değişikliği duygusuyla bağlantılıdır. Şiir, okurunu kendinden uzağa düşürmelidir. Kendinden uzağa düşmek, buradan oraya; yani gerçeklikten imgesel bir alana geçmek anlamına gelir. Bu, diğer bir tanımlamayla, nesnel gerçekliği imge yoluyla aşmaktır. Nesnel gerçekliği, müzik, resim, tiyatro gibi diğer sanat dallarıyla da aşabiliriz. Ama, bu noktada şiirin içsel sesi dile getirmedeki güçlü etkisini göz ardı edemeyiz. İçsel sesin etkisi, imgelemle doğru orantılıdır. Şairin özgürlüğü ‘imgeleme yönelmiş bilinç’te anlamını bulur. İmgeleme yönelmiş bilince müdahale imkansızdır. Böylece şair, hem kendine, hem de okura bir özgürlük alanı açmış olur.

– Geride bıraktığınız dört şiir kitabınıza bugün nasıl bakıyorsunuz ?

Çocukluk, akşam, yol, yolcu, gurbet, aşk, ölüm gibi izleklerin yer aldığı, kısa şiirlerden oluşan ilk kitabım Kış Bir Alkış mıydı”, 1992’de Biçem Yayınları’ndan çıktı. Olumlu eleştiriler aldı. Yayımlanması için özel bir çaba göstermemiştim. Ama, o zamanlar Sayın İhsan Üren’in cesaretlendirici sözlerinin bu kitabın ortaya çıkmasında önemli payı olduğunu da ifade etmeliyim. Diğer kitaplarımda olduğu gibi ilk kitabımda da tematik ve biçimsel bir bütünlük sağlamaya çalıştım. Kısacası, bazı şairlerin yaşadığı ilk kitap ezikliğini yaşamadım.

            İkinci kitabım Kül ve Kopuş (Damar Yayınları-1995), izlek olarak yalnızlık ve ölüm duygusunun ağır bastığı, nesne-insan ilişkisine yaslanan kısa şiirlerden oluşuyor. Sağlam bir blok yapının ve savruk olmayan bir imge dokusunun egemen olduğu söylenen bu kitabımı, ilkinin bir devamı niteliğinde görmek yanlış olmaz.

            Üçüncü kitabım Fetüs Günlüğü (Pervaz Yayınları-2002), bir fetüsün anne karnındaki serüvenini anlatan 38 bölümlük tek bir şiirden oluşuyor. Şiirimizde şimdiye dek işlenmemiş bir konuyu ele almasına rağmen yeterince üzerinde durulduğunu sanmıyorum.

            Ekin Yayınları’ndan 2004’de çıkan Savrulmalar, bir yandan felsefeyle şiirin, sözle eylemin, akılla duygunun ilişkisini irdelemeye çalışan, öte yandan yabancılaşmanın ve teknolojik kirlenmenin insandaki olumsuz etkilerini ortaya koyan bir düzyazı şiirler toplamı.  Bence, düşünsel kaygıların ağır bastığı bir kitap olduğu içindir ki Savrulmalar’ı şiirsel denemeler olarak adlandırmak daha doğru olur.

            Bugün, “Kış Bir Alkış mıydı”dan bu yana yayımladığım her kitabımda kendi içinde bir bütünsellik yakalamaya, hiç değilse birbirini dışlayan şiirlere yer vermemeye çalıştım. Bu da sanıyorum, bir şiiri yazmadan önce, yazdığınız şiirin nasıl bir kitapta yer alacağı kaygısından kaynaklanıyor.

-İnsana şiir yazdıran şey nedir ?

Şair, kendinden yola çıksa da doğadan ve toplumdan soyutlanmış bir varlık değildir. Dış dünyayla sürekli etkileşim içindedir. Yaprak bitleriyle toz zerreciklerini ayırt edebilen karıncalar gibi duyargalarını başkalarının görmediği, sezmediği alanlara yönlendirebilir. Onu rahatsız eden her şey, şiir yazmasının nedenidir. Nesnelerin diliyle konuşur şair. Canlı, cansız ayrımı yapmaz. Kendini, kırık bir şamdan ya da bir tespih böceği yerine koyabilir. Üzüntü, sevinç, öfke gibi duygularını okurla paylaşmak ister. Paylaşmak, yükten kurtulmaktır. Şiir, insanı yükten kurtarır. Ne ki, sysiphos örneği, sırtınızdaki kaya kütlesini dağın doruğuna bıraktığınızda aşağıda yeni bir kaya parçası  sizi bekliyordur. Bu anlamda, yaşamın ağırlığı ya da katlanılmazlığı da şiir yazdırabilir şaire.

-Şiir okurunun az olduğu, şiir kitaplarının az sattığı ve hatta şiir kitaplarının kitapçılarda yer bulamadığı bu dönem ile ilgili düşünceleriniz neler ?

İletişimi mümkün kılan şey anlamın daralması; yani aynı nesnelere aynı adlandırmanın yapılmasıdır. Oysa şiir, leb deyince leblebiden başka şeyler de verir. Okudukça çoğalan bir şiiri tercih eden okurlar artmadığı sürece şiir kitapları az satacaktır. Elbette, şiir kitaplarının az satmasının başka nedenleri de var: Medya ve kitle iletişim araçlarının şiiri yanlış algılatması, şiirden çok şair imajının ön planda olması, bazı dergilerde yayımlanan sıradan şiirler, toplumsal gelir düzeyi, yayımcıların şiir kitaplarına telif ödemeye pek yanaşmamaları, elektronik ağlardaki şiir siteleri vb…

– Şiirin ve insanlığın geleceği konusunda düşünceleriniz neler ?

Ekolojik anlamda insan, yeryüzünü yaşanılmaz hale getiriyor, böylelikle kendi sonunu hazırlıyor gibi görünüyor. Yine de, ulaşılacak teknolojik ve bilimsel düzey sayesinde , insan yaşamının başka ortamlarda, ya da başka gezegenlerde devam edeceği düşüncesini dikkate almak gerekir. Asıl ilgilenilmesi gereken şey insanoğlunun bugünkü durumu: Vahşi kapitalizm, savaşlar, dinsel sömürü, açlık, nükleer silahlanma, yoksulluk, küresel ısınma, eğitimsizlik, ırkçılık, aids, işsizlik, sanal gerçeklik, ekolojik yağma v.b… Bir de genbilim alanındaki ilginç gelişmeler… Bugünlerde İngiltere’de bilim adamları ‘yarı insan, yarı hayvan, hibrid embriyolar’ın geliştirilmesi için parlamentodan gerekli iznin çıkmasına çalışıyorlar. Dinsel ve ahlaki açıdan tartışılması gereken bir girişim. Ancak, bilimin bütün tabu ve dogmaları yıktığı tarihsel bir gerçekliktir. Çünkü, insanlığın geleceğine yön veren düşünce, daima bilimsel düşünce olmuştur. Bu nedenle, insanlık kaçınılmaz bir sona yaklaşırsa, kurtulacak olanlar bilimi önder edinen halklar ya da uluslar olacaktır. Geçenlerde, bir gazetede Norveç’te kıyamet senaryolarından yola çıkılarak tarımsal geleceğin korunması amacıyla Alp Dağları’nda bir bitki gen bankasının ya da ambarının inşa edildiğini okumuştum. Gelişmiş ülkelerin uzayda yaşanabilir koloniler yaratmak için yaptıkları uzay harcamalarını zaten biliyoruz.

Şiirin geleceği, dilin ve düş gücünün geleceğiyle bağlantılıdır. Çünkü, dilden ve düş gücünden doğmuştur şiir. İnsanoğlu, dilini ve düş gücünü koruduğu sürece şiir de varlığını sürdürecektir.

– “Sesler, İncelikler” adlı dosyanız Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’ne değer görüldü. Bu ödüle ilişkin neler söylemek isterseniz.

Türk devrimini her zaman, her  yerde sonuna dek savunmuş ‘Kuvay-ı Milliye pınarının en arı suyu’dur Ceyhun Atuf Kansu. İnsanoğlunun mutluluğu ve halkların sömürüden kurtulması için kaleme almıştır dizelerini. Şiiriyle yaşamı örtüşen, özü sözü doğru bir insan, bir aydındır. Anadolu coğrafyasını gerçekçi bir gözlem ve betimlemelerle aktarmıştır. O, sadece Anadolu coğrafyasıyla değil, Asya’sı, Afrika’sı, Amerika’sıyla bir yeryüzü şairidir; insan ve doğa şairidir. Birey olarak sorunlara yaklaşımı gerçekçi ve iyimserdir. Umutsuzluk ve yılgınlığa yer vermez. Toplumculuğu bir parti öğretisi olarak değil, insancıl bir öğreti olarak algılar. Dolaylı anlatımdan, söz ve biçim oyunlarından kaçınır. Nesneleri olmaları gerektiği gibi adlandırır. İşlevsel bir şiirdir onun şiiri. İşlevsel, ama lirik !.. Tam da bu noktada, halkının özlemlerini, sevinçlerini, acılarını, yaşam savaşını yalın ve içten bir söyleyişle dile getiren bağımsızlıktan yana, yurtsever, cumhuriyet aydını böyle bir şairin ödülünü almaktan büyük bir sevinç ve gurur duyduğumu belirtmek istiyorum. 1986’dan bu yana verilen bu ödülün, Türk şiirinde kurumsallaşmış ve saygın bir yer edinmiş olması sevincimi daha da pekiştiriyor.

– “Sesler, İncelikler” dosyanızdan söz eder misiniz ? Ve mümkünse dosyanızdan bir şiiri bizimle paylaşabilir misiniz ?

“Sesler, İncelikler”  üzerinde en nesnel değerlendirmeyi elbette ki, okurlar ve eleştirmenler yapacaktır. Öte yandan, sorunuza karşılık vermek zorunda olduğumu da hissediyorum. Bu dosyadaki şiirlerde, lirik bir söylemi ve sözcüklerin çağrışım gücünü ön plana çıkarmaya çalıştım. Diğer şiirlerimde taşıdığım ‘okunabilirlik’ kaygısını bu şiirlerimde de taşıdım. Yeni anlam katmanları ve ritim duygusu yaratmak için dize tekrarlarına yer verdim.  Her bir şiirin kurgusal ve yapısal bir bütünlük taşımasına özen gösterdim. Yer yer anlam boşlukları yaratarak okurun düş gücüne yer açmayı denedim. Evet, şiirlerden birini sizinle paylaşmak belki de bu yorumlara yenilerin ekleyecektir:

her şeyden bir şey  kal  

         kalır…

küflü bir gül, bir tırtıl sevinci, kırıntısı bir bulutun… her şeyden bir şey… eğreltilerden, çekirgelerden, kınkanatlı böceklerden… her şeyden… çok eski bir ürperti, mekan bilmez bir telaş,  tuhaf bir korku gibi… her şeyden bir şey… lir kuşları çıkıverir çalılıktan, korsanlar terk eder körfezleri… ne kalır ? sobelenmiş bir bakış, bir tekne iskeleti, ölgün bir fener belki…

         ya benden ! ey, batık amfora,  dalgın balıkçıl ! ey, unutulmuş incelik ! ya benden…

su geçirmez bir saflık, zarsız bir çekirdek kalır… her şeyden bir şey kalır… anofeller uçar, sıtmalar kalır; salgın geçer sinsi bir virüs… en çok da sabır kalır iyi örümceklerden, tanrılardan uysal bir öksüzlük ya da… ey, yengeç fosilleri ! tebeşir zamanlar ! ey, sahipsiz larvalar ! ya benden; ya benden ne kalır ! kanlı bir pıhtı, bir ölüm öpücüğü, paralel doğrular kalır…

        her şeyden bir şey…

         kalır

– Ceyhun Atuf Kansu’nun şiiriyle sizin şiirinizin örtüştüğü yer neresi ?

            ‘Sesler, İncelikler’ deki şiirler bağlamında düşünürsek benim şiirim, lirizm, yalınlık, içsel ses ve çağrışım zenginliği açısından Ceyhun Atuf Kansu şiiriyle örtüşüyor diyebilirim. Ayrıca, çocuk sevgisi ve doğa tutkusu da Kansu şiirinde önemli bir yer tutar. Özellikle, ilk iki kitabımda benim de çocukluk imgelerini ve doğa motiflerini kullandığım görülür. Somut bir şairdir Kansu; benzetmeleriyle duyanın zihninde imgeler yaratan canlı bir dil kullanır. Gürültücü, buyurgan, kibirli sözcükleri sevmez. Dizelerine yansıyan çoşku ve sevincin arkasında kendini kolayca ele vermeyen bir hüzün gizlidir. Tam bir ortak payda gibi düşünülmese de, bu ve benzeri özellikler Kansu şiiriyle benim şiirimin yakınlığını arayanlar için ipuçları olabilir.

 – Yeni çalışmalarınız var mı

            Kendi şiirlerimle birlikte son birkaç yıldır çeviriyle de ilgileniyorum. Hazırladığım Çağdaş Güney Afrika Şiiri Antolojisi yayımlanmayı bekliyor. Öte yandan, Amerikalı şair Martin Espada’dan seçmeler, ‘Evrensel Yayınları’ndan yakında çıkacak. Yine, matematik profesörü Çinli şair Cai Tianxin’in’in bir şiir kitabını İngilizce baskısından çeviriyorum. ‘Sesler, İncelikler’ dışında yayıma hazır bir şiir dosyasıyla,  sanat, kültür ve şiir üzerine düzyazılardan oluşan bir başka dosyam daha var. Ayrıca, günümüz Türk şiirini dünyaya tanıtmak amacıyla zaman zaman Türkçe’den İngilizce’ye çeviriler de yapıyorum. 

Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki

10 Temmuz 2008, sayı: 960