karadul

line

karadul

düşüyor antenin gölgesi çatı penceresinden tavan arasına, aşkımızın gizemli, dağınık yuvasına. ahşap pervaz, çemberin merkezinden geçen çap gibi iki eşit parçaya ayırıyor gölgeyi. kiremitler üzerinde kalıyor diğer yarısı, gizlemek için martı pisliklerini, sinek leşlerini. içerde, öğle güneşi kırıntılarıyla parıldayan örümcek sarkaçları, toz kümeleri, yalnızlık eskileri… ve sen! ince, uzun bacakların, yumuşacık karnın, karnında atan yüreğin, tüylü, karanlık burun deliklerin… geçiriyorsun ansızın enseme oynak pençelerini. çırpınıyorum can havliyle:

            öp ve öldür beni! öp ve öldür beni!

zaman akıyor. kirişe dönüşüyor pervaz, teğet geçmek için çember gölgeyi. koyulaşan karanlıktan anlıyorum, atmaya kıyamadığım şu hantal gitarın gittikçe kalınlaşan belinden, taş bebeklerin, şamdanların hayalet görüntülerinden… birazdan antenin çukur göbeğini yıkayan güneş çatıdan inecek, gece kelebeklerinin kanat seslerine bırakacak yerini. işte, başladı baş dönmeleri, terlemeler, deri döküntüleri… aşk mı? göğüslerinin ucunda imdat düğmeleri! ölüm: damaksız ağzının zehirli sütleğeni! martıları kovuyorum, çekiyorum perdeleri:

            öp ve öldür beni! öp ve öldür beni!

İlyas Tunç

Mayıs 2009, İnceburun

Akatalpa, Aylık Şiir ve Eleştiri Dergisi, Ağustos 2009, sayı: 116